REYAN KANYAS
BENCUYA
Klinik Psikolog
Ergenlik ve Beden Algısı
Kiloların Duygusal Kökenleri
Günümüzün tüketim kültüründe gün geçtikçe vurgulanan görünüş, estetik, sunum gibi öğeler, bireysel yaşantılarımızı da oldukça etkilemektedir Tercih edilen markalarla, giysiler, seçilen aksesuarlar, makyaj, saç şekliyle, kısaca genel görünüşüyle; kişi karşısındakilerle söz öncesi bir iletişime başlamış olur. Medya aracılığı ile ince bedenin “ideal” olarak işaret ediliyor olması, diyet kitaplarının piyasaya her geçen gün artarak sürülmesi, dergiler ve gazetelerde diyet listelerinin yayınlandığı özel sayfaların oluşturulması, beden üzerinden kişilerin kategorize edilmesini ve damgalanmasını iyice pekiştiriyor. İncecik bir bedene sahip olamamak, zayıf karakterli olmak ile özdeşleştirilip, birey değersizleştiriliyor ve kişilerin kendileriyle ilgili hisleri de oldukça kırılganlaşıyor. Bu koşullar altında, günümüzde kişinin, bedeniyle ilişkisi oldukça önem kazanıyor. Dolayısıyla kilonun kişiler için taşıdığı anlamın ve yeme alışkanlıklarının tekrar tekrar gözden geçirilmesi kaçınılmaz hale geliyor.
Özellikle bedensel değişimlerin hız kazandığı ergenlik döneminde, gençler için bedenlerinin nasıl algılandığı daha da önemli hale gelmektedir. Değişen bedenleriyle ilgili meşguliyetleriyle bağlantılı olarak benlik algılarının büyük bir kısmı beden algılarıyla belirlenmektedir. Bedeniyle memnun olup olmamaları kendilerini nasıl gördüklerini ve dolayısıyla sosyal ilişkilerde kendilerini nasıl konumlandırdıklarını belirlemektedir. Olumlu beden algısına sahip gençlerin kendilerine güveni artmakta ve bu gençler insanlarla daha rahat iletişime geçebilmektedir. Dolayısıyla gerek akademik gerek sosyal alanlarda daha başarılı olabildikleri gözlemlenmektedir.
Bedenleri, bireylerin kendilerini iyi, beğenilir, değerli hissetmelerinde bu kadar etkiliyken yeme davranışların çok kısıtlanması veya tepkisel olarak aşırılaşması oldukça anlaşılırdır. Bedenlerini nasıl algıladıklarının gençlerin psikolojisi üzerindeki etkisi oldukça gündemdeyken ve aileler de bununla ilgili çözüm arayışlarına girerken; gençlerin ruhsal durumlarının bedenlerine olan etkisi maalesef ailelerin dikkatinden kaçabilmektedir.
Günümüzde birçok genç zayıf kalabilmek için diyeti hayat tarzı haline getirmekte, neredeyse yemek yemeyerek ve hatta yediklerini çıkartarak sağlıklarını tehlikeye atmaktadırlar. Bunun yanında birçok genç de fazla kilolarından dolayı birçok hastalık riskiyle karşı karşıya olmalarına rağmen asla iştahlarını kontrol edemediklerinden şikâyet etmektedir. Gençlerin bedenleri üzerinden kendilerinin bile anlayamadıkları ciddi bir direnç hattı oluşmuştur. Aileler için ergen çocuklarının bedenleri ile ilgili bu durum tamamen kontrolden çıkmış bir alandır ve genelde çıkmazda hissederler. Oysa gençler için belki de diğer insanlardan bağımsız olarak kontrol edebildikleri tek alan bedenleri olmuştur.
Ergenlikle yetişkinliğin kapısını aralayan ve çocukluk dönemiyle vedalaşmaya hazırlanan gençler, cinsel kimlik kazanan bedenlerine adapte olmaya, onu kabullenmeye çalışmaktadırlar. Kendini yeniden tanımaya ve tanımlamaya çalışırken, etraftan, özellikle ailelerinden, olgunlaşan kimliklerine, değişen bedenlerine ve bireyselleşmelerine dair alacakları onay çok önemlidir. Bu süreçte destek bulamadıkları takdirde yetişkinliğe adım atmak zorlaşacak, çocuksu bedene veda etmekle ilgili direnç oluşacaktır. Büyümeye dair bu direnç beden üzerinden kendini gösterir. Gelişen beden, aşırı kilo alarak veya yemekten mahrum bırakılarak tahrip edilecektir. Bedensel gelişimlerini duraksatmaya çalışarak gençler farkında olmadan zamanı durdurmak istemektedirler. Ergenlikle yetişkinleşen bedende belirginleşen cinsel özellikler, değişen vücut hatları fazla kilolar veya aşırı zayıflıkla aslında kapatılıyor, örtülüyor, gizleniyordur. Ergenlik döneminde oluşan ve yetişkin olmanın bir parçası olan cinsel kimlik yok sayılmaktadır.
Ayrıca ergenlik döneminde aileyle artan çatışmalar dikkate alındığında, bedenin aile ile genç arasında bir çatışma malzemesi haline gelmesi de sıklıkla karşılaşılabilen bir durumdur. Bu zamanda gençler daha çok yemek seçer olabilmekte veya “yemek ye”, “diyet yap” konulu tartışmalar ailelerin gündemini oluşturur hale gelmektedir. Ailelerin müdahelerine tepki olarak gençler, sadece kendilerinin kontrol edebildikleri tek alan olan bedenleri üzerinden ailelerine kafa tutmakta veya tepkilerini göstermektedirler.
Gençlerin, duygusal dalgalanmalar yaşarken, üzüntü, mutluluk, kızgınılık veya yalnızlık gibi psikolojik açıdan yoğun anlarda yemeğe saldırdıkları veya yeme içmeden kesildikleri sık sık karşılaştığımız durumlardandır. “Yemek” adeta duygusal durumumuzu dengeleyen sembolik bir öğe haline gelmektedir. Bu yüzden yemek yeme davranışının, kontrolden çıktığı durumlarda, bedenin, duygusal açıdan yolunda gitmeyen süreçlerin bir habercisi olduğu gözden kaçırılmamalı ve altta yatan sebepler araştırılmalıdır. Bu bağlamda diyetisyen ve psikologların işbirliği içinde çalışmaları büyük önem taşımaktadır.
Bedenleri ile sorun yaşayan gençlerin ailelerinin öncelikle toplumun beğeni kalıplarıyla oluşan beden ve kendilik algısına dair yanlış değerlendirmeleri ergen çocukları ile beraber sorgulayabilmesi ve gençleri sadece bedenleriyle değil, birçok özellikleriyle bir bütün olarak kabul ettiklerini vurgulamaları önemlidir. Beslenmenin görünüşten önce sağlık açısından önemli olduğunun altı çizilmeli, gençler sağlıklı beslenme hakkında bilinçlendirilmelidir. Bunların yanı sıra aile içindeki sağlıksızlaşan ilişkilerin de gençlerin bedenleri üzerinden kendini gösterebildiği göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuklarının bu olgunlaşma ve değişim sürecine ailelerin de adapte olması kolay olmayabilir. Gençlerin kendilerini bulabilmeli için onlara alan açmaları; bağımsızlaşabilecekleri, kontrol edebilecekleri hiçbir alan (bedenleri dışında) olmadığı hissine kapılmamaları için aile düzenlerini tekrar gözden geçirmeleri faydalı olacaktır.