top of page
Klinik Psikolog
8757_6_l.jpg

Bugünün İşi Yarına Kalınca

Erteleme Sendromu

Sınav haftası kapıya dayanmış, proje teslim tarihlerinin ardı arkası gelmezken; insanın içine karabasanlar çöker, eli ayağı dolanır, üzerine bir yorgunluk çöker ve kişi işin ucunu nereden tutup başlayacağını şaşırır, donar kalır. Önünde dağ gibi bir engel vardır sanki ve bu dağ her saniye gözünde daha da büyür, daha da büyür…

 

Ögrencilik hayatının kaçınılmaz sendromlarından biridir ertelemek. 1992 yılında yapılan bir araştırm öğrencilerin % 75’inin kendini “son dakkikiacı” olarak tanımladığını; % 80-90’ının da çalışırken ertelemeye başvurduğunu ortaya çıkarmış. Okul hayatında doruk yapıp, ilerleyen zamanlarda gündelik hayatın her alanına yayılabilen erteleme alışkanlığı, önemli hayat aşamalarında ayağımıza bağlanmış bir demir gibi ilerlememizi engeller.

 

Bir türlü başlanamaz sözkonusu sınava çalışmaya/ projeye/ sunum hazırlığına/ araştırmaya vs. İşe koyulmak için tam masaya oturmuşken bir kahve ihtiyacı belirir. Ya da masanın düzeltilmesi lazımdır verimli bir çalışma elde etmek için. Hatta sadece masa değil, tüm oda, tüm ev derlenip toparlanmalıdır. Kütüphanedeki kitaplar rengine göre tekrar dizilir. Başlamak için dogru kalem seçmek 10 dakika alır. Emailler kontrol edilir, facebooka son bir göz atılır, yeni gelen mesaj varsa cevaplanır. Odadaki mobilyaların yerleri bir anda ters gelir ve hepsinin yeri değiştirilir. Dizi izlenir, bilgisayar oyunu oynanır, uzun zamandır irtibat kurulmamış dostlar aranır, uyku çöker…

 

Aciliyeti olmayan bir sürü iş, yapılması gereken işin önüne geçer; zaman ilerler; asıl yapılması gereken işe zamanın kalmaz; ertelenir; hatta bazen son dakikaya kalır. Harekete geçmek için  doğru an, doğru ruh hali, ilham perisi beklenir durur. Sonunda binbir iş ile uğraşıyorken hiçbirşey hallolmaz. İşler olduğundan da daha  karmaşık gözükmeye başlar. Nasıl başlanacağına karar vermek o kadar zor bir hal alır ki harekete geçilemez. Sürekli revize edilen “yapılacaklar listesi” elden düşmez olur. Ertleme sendromu, bir işin yapılabilineceği en zor halini seçmektir aslına.

 

İşler ertelenir, birikir, sıkışır. Sonunda stress ve suçluluk  basar. Verim azalır. Sosyal çevrelerden eleştiriler gelir. Tembel, motivasyonsuz, pasif gibi etiketler yapıştırılır. Kişi yine erteler, yine erteler... Baştan sağma bir şekilde, hakkı verilmeden, işler son dakikada hallolur. Dolayısıyla kişi kapasitesinin çok altında bir performans sergiler. Daha kötüsü: bazen işler kalır. Sınav verilemez, bileti kesilmiş uçak kaçar, girmek istenilen universitenin başvuru tarihi geçer. Başarısızlık ve becerisizlik hisleri ile kişiyi pişmanlık ve öfke sarar. Kendine güveni düşer.

 

Fizyolojik olarak; erteleme davranışının problem yaracak boyuta gelmesi, dürtü kontrolü ve planlamadan  sorumlu beyin bölgesi olan ön lob ile ilgili bir hasar veya düşük aktivitenin sonucudur. Dikkati dağıtan uyaranlar filtrelenemez; dolayısıyla dikkati odaklamak ve planlama zorlaşır. Dikkat dağınıklığı ve hiperaktivite gibi güçlüklere benzer zorluklar yaşanır.  

 

Ayrıca erteleme davranışı sıklıkla depresyondaki kişilerde görülür. Duygusal olarak depresyon hastaları da kaygı, düşük özgüven ve isteksizlik gibi duygusal nedenlerden dolayı harekeye geçemez, işlerini bir türlü halletmek için adım atamazlar.

Erteleme alışkanlık halini aldığında kişinin çöküşünü getirebilir.  Kişi erteleye erteleye kendini yok eder. Zarar görme pahasına kendini ertelemekten alıkoyamayan kişi aslında pasif agresif bir eylem içinde olabilir. Kendine veya kendisinden beklentileri olan diğerlerine karşı üstü örtülü, tepkisel bir davranış içindedir. O başarısız oldukça onunla ilgili hayaller ile beslenen diğerleri de zaferden mahrum kalmış olur. Ya da derinde yatan bir suçluluk duygusunun bedeli olarak kişi kendini ileri götürecek, başarıya taşıyacak eylemden kendini alıkoyar. Bir nevi kendine ceza çektirir ki suçluluğu azalsın. Ancak sonunda yine suçluluk hissederek kısır bir döngüde takılı kalır.

 

Ertelemek bazen başarısızlık korkusundan dolayı ortaya çıkar. Kendinden beklentileri yüksek, mükemmelliyetçi kişiler bir işe başlamadan önce oldukça kaygı hissedebilirler. Stresli işlerin yarattığı kaygı ve olumsuz hisleri elimine etmek için o işi yapmaktan kaçarlar. Yanlış bir şey yapmış olma ihtimali o kadar korkutucudur ki bir türlü harekete geçilemez. Ya da bir işi hayal ettikleri gibi mükemmel yapmak için yeterince hazır olmadıklarını hissettiklerinde, işe hiç girişmemek onlara daha cazip gelebilir. Bunların yanı sıra kişiye zorlu gözüken işin son dakika, çok kısıtlı bir zamanda yetiştirilerek yapılmış olması ideal olmayan performansı, kişi için daha tolere edebilir kılar. Ne de olsa kişi elinden gelenin en iyisini yapmış değildir. İstese çok daha iyi işler çıkarabileceğini düşünerek kendini avutabilir. Ayrıca bazı kişiler baskı altında daha verimli çalışıldığına inandığından yapılması gerekenleri son dakikaya bırakır. Bazen de işleri sıklıkla erteleyen kişilerin bu davranışlarının altında isteksizliklerinin yattığı görülür. Bu kişiler için “hayır” demek çok zordur. Dolayısıyla istemedikleri işleri geri çeviremediklerinden işi erteleyerek, başlarından savarak halletmeye çalışırlar.

 

Zaman zaman başarı da başarısızlık kadar insanları korkutur. Başarı kişiyi yüreklendirir, kişi kendi ayakları üzerinde durabileceği güveniyle ilerler, bağımsızlaşır. Ergenlik döneminde “ayrışmak” aşılması gereken önemli bir imtihandir. Gençlerde ikircikli duygular yaratır. Bir yandan ilerlemek ve bağımsızlaşma hayali kurarlar. Bir yandan da ailelerinden uzaklaşmak, onlardan ayrışmaktan huzursuz olurlar; korkar; hatta suçlu hissedebilirler. Bu duygularla baş etmekte çok yoğun zorluk yaşan gençler bazen bağımsızlaşma ihtiyaçlarından vazgeçip, durmayı, ilerlemeyi ertelemeyi tercih ederler. Böylece çocukluk hayaline sadık kalır ve ailelerinin korunaklı kanatları altında kalmayı bilinçdışı bir şekilde seçerler. Kendi başarısızlıkları pahasına kendilerini eylemsizleştirebilirler. Erteleme sendromu burada devrededir. Böyle zamanlarda onlar için sıkılganlık, tembellik, kararsızlık; görünen erteleme sebepleridir.

 

Sonuç olarak günlük hayatımzda hiç düşünmeden yaptığımız erteleleme davranışı, sanıldığı kadar masum olmayabilir. Bilinçdışı ihtiyaclarımız nedeniyle işlerimizi ertelerken kendimizi, rasyonel olmayan korkularımızdan korumaya çalışırız. Ancak korumanın zıttına kendimize büyük zararlar veriyor olabiliriz. Erteleme davranışı  alışkanlık haline geldiğinde ciddi kalıplaşmış bir davranış paternidir; uzun vadede kişinin verimliliğini sabote eder  ve değiştirmesi kolay değildir.

 

Ertelenen her işte kişinin belli bir bedeli kendine ödetirken ne gibi bir kazanç sağlıyor olabileceğini veya ertelerken aslında neden kaçtığını farketmesi, davranış değişikliğinin en köklü çözümü sayılabilir. Kişi iç çatışmalarıyla başetmek için erteleme davranışını kullanıyor olabilir. Bunu anlamak ve alternatif başetme yöntemleri geliştirmek için kişinin kendini daha iyi anlamasına imkan tanıyacak psikoterapi sürecine dahil olması önemlidir.

 

Bunun yanı sıra kişinin erteleme davranışı üzerinde kontrol kurabilmesi için önerilebilecek bir kaç pratik ipucu söyle sıralanabilir:

  • Dürtülerinize hakim olun. Gündelik akış içerisinde olaylardan mesafe alıp kendinize dışarıdan bakmayı deneyin.

  • Başladığınız işi bitirdiğinizde kendinizi çok arzu ettiğiniz bir şey ile ödüllendirin.

  • Bir yakınınızdan size destek olmasını ve başladığınız iş süresince sizi takip edip size eşlik etmesini rica edin. Bazen dost baskısı işimize yarayabilir.

  • İşi yapmamış olmanın getireceği olumsuz sonuçları kendinize sık sık hatırlatın.

  • Organize olun. Yapılacaklar listesi hazırlayıp, ona uyun.

  • Bir seferde tek iş ile uğraşın.

  • İş gözünüzde büyüyorsa onu daha ufak birimlere bölün.

  • İşin daha rahat gözüken kısmı ile başlayın, gözünüzde büyüttüğünüz kadar zorlu olmadığını görebilirsiniz.

  • İş keyifsiz geliyorsa, bir şans verip başlayın. Bazen sanıdğınız kadar sıkıcı olmadığını farkedebilirsiniz. Ya da keyifsiz işi sizin için keyifli hale getirebilecek ara çözümler bulmaya çalışın. Örneğin sıkıcı bir işi sevdiğiniz bir arkadaşınız ile beraber yapmak onu daha tolere edilebilir kılabilir.

 

Erteleme alışkanlığına saplanıp kalan ögrencilerin aile ve öğretmenleri tarafından tembellikle özdeşleştirilmeleri kaçınılmazdır. Dolayısıyla bu ögrencilerden gerek okulun gerek ailelerinin yatırımı geri çekilir. Oysa bu gençlerin bu sendromdan çıkabilmeleri ve gerçek potansiyellerini sergileme fırsatına kavuşabilmeleri için erteleme davranışının ne kadar zorlayıcı olabildiğini ailelerin de bilmesi önemlidir. Dolayısıyla eğitmenlerin aileleri bilgilendirmesi gençlerin gelişimleri için büyük önem taşır.

bottom of page